Hayatınızın Kısa Filmi Nasıl Olurdu?
Geçenlerde kısa bir film izledim….
Dört duvarı bilgisayar ekranından oluşan küçücük bir odada uyanan filmin kahramanı, bütün gün bisiklet pedalı çevireceği ve sadece öğle yemeği için mola vereceği “iş yerine” gidiyordu. Bisiklete bindiği yer de yine etrafı ekranlarla çevrili kapalı bir alandı.
Kendisi böyle bir hayat yaşarken sanal ortamda yarattığı “avatar”ı, biraz zamansızlıktan biraz da ataletten, onun yapmak isteyip de yapamadığı şeyleri yapıyordu. Seyahate çıkıyor, şov programlarına izleyici olarak katılıyor, arkadaşlarıyla vakit geçiriyordu.
Filmde dramatik bir şekilde işlenen konu, çalışan herkesin yaşamına temas ediyor.
Sabah gözümüzü açtığımızda ilk baktığımız yer bilgisayar ekranlarımız olmaya başladı.
Bütün gün iş yerlerimize gidip benzer şeyleri yapıyoruz.
Vaktimiz sınırlı olduğu için sevdiklerimize zaman ayıramıyor, belki bir hobi bile edinemiyoruz.
Bu bahsettiklerim hayatımızın sadece bir yönü. Yaşamımızı sürdürmek için işlerimize gitmeye devam edeceğiz ve elbette istediğimiz her şeyi yapmamız mümkün olmayacak.
Ama önemli olan elimizden gelen en anlamlı ve en mutlu hayatı yaşayabilmemiz.
İş hayatı ve özel hayat birbirinden ayrı şeyler değil. İç içe geçmiş haldeler ve birbirlerinden besleniyorlar. Hem iç içe geçmiş hayatlarımızın hem de yaptığımız işin hakkını verebilmemiz için yapabileceklerimiz hiç de az değil.
Okul yıllarında hem zamanımız hem de okullarımızın sağladığı imkânlar olduğu için çoğumuzun birden fazla ilgi alanı vardı. Spor, sanat, müzik hayatımızın bir parçasıydı. Arkadaşlarımızla tüm gün birlikteydik, görüşmek için özel bir program yapmamız gerekmiyordu. O günlerde bu ortam zaten kendiliğinden çevremde oluştuğu için kıymetini pek bilmiyordum. Bir an önce iş hayatına atılmak, özveri ile ve gerekirse saatlerce çalışmak için can atıyordum.
Mezuniyet sonrası hedeflediğim gibi bir işim oldu. Severek ve özveri ile çalışma kısmı da tamamdı. Ama zaman geçtikçe fark ettim ki eksik olan bir şeyler vardı. Artık çevremde kolaylıkla dâhil olabileceğim kulüpler ve aktiviteler bulunmuyordu. Arkadaşlarım farklı yerlerde hatta farklı şehirlerde çalışıyordu. Ailemden uzakta başka bir şehirdeydim. Eskiden hayatımın doğal bir parçası olan sevdiklerime ve ilgi alanlarıma ulaşmak için artık özel olarak zaman ayırmam ve emek vermem gerekiyordu.
Öğrenciyken aklınıza fazla gelmeyen bu durum muhtemelen bir süre sonra hayatınızın gerçekliği olacak. İş ve özel hayat dengesi soyut bir kavram olmaktan çıkıp yaşamınızda önemli bir konu başlığı haline gelecek.
O günler geldiğinde zamanınızın büyük bölümünü geçireceğiniz işinize daha fazla anlam katmanızı öneririm. İş yerinde daha keyifli zaman geçireceğiniz ortamlar oluşturmak, iş arkadaşlarınızla olan ilişkilerinizi geliştirmek ve mutlaka yeni şeyler öğrenmek için zaman ayırmak bu anlamı katabilmeniz için mutlaka gerekli olacak.
Çalışmaya başladıktan sonra da sevdiklerinize ve ilgi alanlarımıza zaman ayırmaya ihtiyacınız var. Bunun için bazen az bazen daha fazla zamanınız olacak. Ama ne olursa olsun günün stresinden arınmak, tüm unvanlardan bağımsız kendi benliğinizle var olabilmek için ilgi alanlarınıza ve sevdiklerinize zaman ayırmaya devam etmelisiniz.
Dolu dolu bir hayat için önemli olan, yaşamımıza anlam kattığını düşündüğümüz şeyleri bulmamız, onları bulduğumuzda sıkı sıkı sarılmamız ve hayatımızı iş hayatı-özel hayat diye ayırmadan bir bütün olarak görmemiz.
Hepinize mutlu, sahici ve her anını hissederek yaşayacağınız bir yaşam diliyorum.
Müge Arslan
Not: Bu yazı ilginizi çektiyse İş Hayatına Yeni Başlayanlara Öneriler yazısını da okumak isteyebilirsiniz.