Müge Arslan'ın İnsan Kaynakları Günlüğü Menü

Kalıcı Başlantı:

Hiç Bilmediğiniz Bir Lisanı Öğretebilir miydiniz?

Image result for yeşim beğenBugünkü konuğumu tamamen şans eseri tanıdım. Dinlediğim bir podcast’te Ivan Ottinger, İngilizce’yi iyi konuşmak üzerine sohbetler yapıyordu. Sohbetin o bölümdeki konuğunu tanıtırken, İngilizce’yi ilk defa 20’li yaşlarında öğrendiğinden, şu anda İngiltere’de İngilizce dersleri verdiğinden hatta bu konuda yeni yayınlanan bir kitabı olduğundan söz etti ve konuğunun ismini söyledi: Yeşim Beğen

Yeşim’in adını duyduğumda şaşırmıştım ama konuşmasını duyduğumda daha da şaşırdım. Eğer ismini duymasaydım onun bir İngiliz olduğun yemin edebilirdim. Öyle bir aksan, öyle bir akıcılık. Sohbet sırasında anlattıklarından, İngilizce öğrenme ve öğretme yolundaki deneyimlerinden öyle etkilendim ki kendisiyle hemen iletişime geçim ve birazdan okuyacağınız sohbeti yaptım. Hayallerine ulaşmak isteyen herkese ilham vermesini dilerim.

Kendinden biraz bahseder misin?

İstanbul’da doğup büyüdüm. Üniversiteyi Sanat Tarihi alanında tamamladım. Her ne kadar severek okusam da hiç bir zaman profesyonel olarak bu işi yapmayı düşünmedim. 21 yaşındayken, üniversitenin son senesinde, İngilizce öğrenmeyi kafama koydum ve maceram başladı. 10 sene sonrasında İngiltere’de yaşayan bir İngilizce öğretmeni olmuştım ve o günden beri İngiltere’de öğretmenlik yapıyorum.

Nasıl gelişti İngilizce öğrenme ve öğretme hikayen?

Üniversite son sınıfa kadar İngilizce ile ilgili bir çalışmam neredeyse hiç olmamıştı. 4. sınıfta, İstanbul’daki bir Halk Eğitim Merkezi’ndeki İngilizce kursuna 5 ay süreyle katıldım ve temel düzeyde bir bilgiye sahip oldum.

99’da üniversiteden mezun olduktan sonra, au-pair olarak İngiltere’ye geldim. Bir yıl boyunca çalıştım, İngilizce’mi geliştirdim ve diğer au-pair arkadaşlarımın geliştirmesine yardım etmek için onlara ders verdim. İngilizce öğretmenliğinden keyif aldığımı ilk olarak bu dönemde fark ettim.

Ertesi yıl Türkiye’ye döndüm. Çalışıp para kazanmak zorundaydım bu nedenle alanım olmamasına rağmen hukuk sekreteri olarak çalıştım. Ama içimdeki İngilizce tutkusu hiç sönmedi, hem kendi kendime çalışmaya devam ettim hem de İngilizce Öğretmenliği konusunda bir sertifika programı tamamladım. Aynı dönemde İngilizce müzikaller sergileyen Speech Bubbles isimli bir tiyatro grubuna katıldım, oyunlarında yer aldım.

2008’de tekrar İngiltere’ye döndüm, buradaki bir üniversitede İngilizce Öğretmenliği yüksek lisans programına katıldım, bir yandan da İngilizce öğretmeni olarak çalışmaya başladım. O günden beri de buradayım, Londra’ya 2 saat uzaklıkta bir kıyı kasabasında yaşıyorum. Ders verdiğim kişiler arasında iş adamları, İngilizce iş mülakatına hazırlanan üniversite mezunları, Cambridge IELTS, CAE vb. sınavlara hazırlanan kişiler yer alıyor. Geçtiğimiz yıl Speak English with Confidence and Joy isimli kitabım yayınlandı. Hikayemi ve deneyimlerimden öğrendiklerimi bu kitabımda anlatıyorum.

Ana dilin gibi İngilizce konuşuyorsun, hem dil bilgin hem de aksanın çok iyi. İngilizceni nasıl geliştirdin? 

2000 yılında Türkiye’ye döndükten sonra bir arkadaşımın tavsiyesiyle British Council’in kütüphanesine üye oldum. Her hafta kitap ve film ödünç aldım, aynı filmleri defalarca izledim. Bunu kendimi zorlayarak değil öğrenmekten keyif aldığım için yaptım. Sonrasında ilk bilgisayarımı aldım ve internete bağlandıktan sonra İngilizce öğrenmek bambaşka bir boyut kazandı. ICQ ve Skype üzerinden dünyanın her yerinden insanlarla iletişim kurdum, sohbet ettim. Düzenli olarak İngilizce programlar izliyor, okuyor, yazıyordum. İngilizce konuşup sesimi kaydediyor daha sonra tekrar dinliyordum. Bu çalışmalarımı hep Türkiye’deyken yaptım.

Bu süreçte hangi zorlukları yaşadın?

Üniversiteden mezun olana kadar İngilizce öğrenme imkanımın olmaması yaşadığım en büyük zorluktu. Çok istediğim halde senelerce bu konuda bir şey yapamamıştım. Düşünsenize; elimdeki tek İngilizce kaynak, orta okulda verilen siyah beyaz bir kitaptı. Özel okula gitme imkanım yoktu, kurslar ve özel dersler pahalıydı. Türkiye’deki İngilizce pratik yapabileceğim kimseyi tanımıyordum, çevremde kimse İngilizce konuşmuyordu.

Bir diğer zorluğu İngilizce öğretmenliğine geçişte yaşadım. Cambridge Üniversite öğretmenlik sertifika programına yaptığım ilk başvuru, İngilizce yazma becerimin yeterli bulunmaması nedeniyle kabul edilmedi. Vazgeçmedim, yazma becerimi geliştirmeye odaklandım ve yoğun şekilde çalıştım. Hazır olunca tekrar başvurdum, ikinci başvurum kabul edildi.

İngiltere’de ilk işe girişim de çok zor oldu. Yüksek lisans sırasında bazı arkadaşlarım bir dil okulunda öğretmenlik yapıyordu, bana da bu okula başvurmamı önerdiler. Başvurdum ama okul sadece anadili İnglizce olan öğretmenlerle çalışıyordu ve beni mülakata bile çağırmak istemediler. Ancak sınıf arkadaşlarım çok destek oldu, hepsi okulun yöneticisiyle hepsi ayrı ayrı konuşmuş “İngiliz olmadığını biz bile anlamıyoruz, hiç aksanı yok” demişler. Uzun süre dönüş olmadı ama nihayetinde ilgili müdür nihayet benimle görüşmeye ikna oldu. Önce telefonda, sonra yüz yüze görüştük. Ondan sonrası inanılmazdı. Mülakatın olduğu gün başvuru ile ilgili belgelerimden kopyalar alındı ve işe alış işlemleri tamamlandı. 3 seneye yakın çalıştım bu dil okulunda. İngilizce öğretmenliğinin yanı sıra resim yapma atölye çalışmaları da düzenledim.

Başka dil okullarıyla da çalıştım, üç farklı dil okulunda en ileri düzeydeki sınıflarda ders verdim. Bir defasında öğretmenlerle konuşurken ‘Niye bana bu en yüksek seviyeli sınıfı veriyorlar anlamıyorum, arada bilmediğim kelimeler çıkıyor” demiştim. Öğretmenler çok şaşırdı. Anlamamışlar benim ana dilimin İngilizce olmadığını! İngiltere’de ailesi yabancı uyruklu olup da burada doğup büyüyen çok kişi var. Benim de öyle bir olduğumu sanmışlar. Malum, ismim İngiliz isimlerine hiç benzemiyor 🙂

Bunları neden bu kadar detaylı anlatıyorum biliyor musun? İnsan dil öğrenmeye geç başlasa bile bu denli ilerlemesi mümkün. Bunun yetenekle ya da yaşla ilgisi yok. O yüzden de yetişkinlerin dil öğrenmesini çok destekliyorum. Azim ve sevgiyle çalışınca çok ileri bir seviyeye gelinebiliyor.

Türkiye’de İngilizce konuşmayı isteyip de yapamayacağına kanaat getirmiş pek çok insan var. Bu tamamen kişilerin kendi kendine yaptığı bir haksızlık.

Sence hiç İngilizce bilmeyen biri, kendi kendine öğrenebilir mi?

Tabi ki öğrenebilir. O kadar avantajlı bir çağda yaşıyoruz ki, evinizde internet varsa bütün dünya ayağınızın altında. Sadece interneti kullanarak, dil okullarına gitmeden ya da bir öğretmenle çalışmadan İngilizce öğrenebilirsiniz. Fırsatım olduğunda ben de kursa gittim ama İngilizcem bu kurslar sayesinde şimdiki düzeyine gelmedi. Kendi çabalarımla, merakımla ve süreklilikle başardım. Dilbilgisiyle ilgili her konuyu anlatan, kelimeleri açıklayan onlarca video var internette. Bunlardan mutlaka faydalanmak ve aynı zamanda başkalarıyla pratik yapmak gerek.

Bir yaz Antalya Olimpos’a tatile gitmiş ve ağaç evleri pansiyon olarak işleten bir hanımla tanışmıştım. Hayatında yurt dışına çıkmamış ve hiçbir İngilizce kursuna gitmemişti ama inanılmaz bir İngilizce’si vardı. Hem aksanı hem da akıcılığı ana dili gibiydi. Nasıl öğrendiğini sorduğumda “Tamamen misafirlerle sohbet ederek” dedi. Dilbilgisiyle filan uğraşmamış, tamamen dili kullanarak ve kendi ilgisiyle öğrenmiş. Dil öğrenimini ders yerine bir iletişim aracı olarak görünce, öğrenmek çok daha keyifli ve kolay oluyor.

Son olarak, İngilizce bilgisini geliştirmek isteyenlere neler önerirsin?

  • Bugün dünyada İngilizce’yi ikinci dil olarak kullananların sayısı, ana dili İngilizce olanların sayısından çok daha fazla. Siz azınlığa değil, çoğunluktaki bu ikinci gruba dahilsiniz. Bu nedenle kendinizi yabancı hissetmeyin,  kendinize güvenin.
  • Hata yapmaktan korkmayın, İngilizce hata yapmadan öğrenilmez. Hata yaptığınızı fark ettiğinizde doğrusu neymiş onun peşine düşün, “Ben niye yanlış yapıyorum, dil öğrenme kabiliyetim yok mu?”diye düşünerek öğrenme becerinizden kuşku duymayın.
  • Dil öğrenmek için “kestirme yol” yok. Eğer bütün istediğiniz basit bir seviyede konuşabilmekse bunu birkaç ayda yapabilirsiniz. Ancak hakkını vererek konuşmak ve konuşulanı anlamak istiyorsanız bunun uzun bir yolculuk olacağını kabul edin.
  • Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayın. Herkesin öğrenme hızı ve İngilizce ile olan yolculuğu farklı. Kendinizi başkalarıyla kıyaslayarak öğrenme şevkinizi kırmayın. Kendi öğrenime sürecinize ve aldığınız yola odaklanın.
  • Bulduğunuz her fırsatta pratik yapın: Konuşun, yazın, okuyun. İngilizce konuşmalarınızı zaman zaman kaydedin, beğendiğiniz aksanları taklit edin. Sosyal medya aracılığıyla da dünyanın her yerinden İngilizce pratik yapmak isteyen kişiler bulabilirsiniz. Pratik yapacağınız kişiler hem ana dili İngilizce olanlar, hem de İngilizceyi sonradan öğrenen kişiler olabilir. Aksanım bozulur mu, yanlış öğrenir miyim gibi endişelere kapılmayın, herkesle pratik yapın.
  • Eğer İngilizce ders alıyor veya kursa gidiyorsanız, öğretmeninizden size konuşmanız, telaffuzunuz ve yaptığınız hatalarla ilgili geri bildirimde bulunmasını isteyin. Hata yapmak çok doğal, önemli olan bu hataları anlamak ve düzeltmek.
  • Ana dilimizi nasıl öğrendiğimizi bir düşünün. Televizyon izledik, kitap okuduk, arkadaşlarımızla, ailemizle ve komşularımızla konuştuk. Hatta bazen kendi kendimize konuştuk. Eğer gerçekten çok iyi bir seviyeye ulaşmayı istiyorsanız, İngilizce’yi tek bir kaynağa, öğretmene ve kuruma bağlı olmadan pek çok farklı kanaldan öğrenin.
  • İçiniz bayılana kadar İngilizce çalışmanız gerekmiyor, kendinizi zorlamayın. 10-15 dakika gibi kısa sürelerle de olsa düzenli olarak her gün çalışmanız bir oturuşta uzun süre çalışmanızdan daha değerli.

Not: Bu söyleşi ilginizi çektiyse Yabancı Dil Öğrenmek İçin En İyi Youtube Kanalları yazısını da okumak isteyebilirsiniz.

  • Yorum yapmak istediğiniz için teşekkürler, lütfen duyarlı olalım. HTML olarak strong, code and a href kullanılabilir.

    Yorumlar onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.

TAYBO.NET